Dizide izlediklerinizin gerçek bir hayat hikâyesinden uyarlandığını biliyorsunuzdur. Bu gerçeğin içinde olabileceğiniz fikrini önünüze koyup öyle okumanızı rica ediyorum sizden.
Dizide izlediklerinizin gerçek bir hayat hikâyesinden uyarlandığını biliyorsunuzdur. Bu gerçeğin içinde olabileceğiniz fikrini önünüze koyup öyle okumanızı rica ediyorum sizden.
Psikolojik ve fiziksel şiddet uygulamaktan çekinmeyen, takıntılı, baskıcı, kendi mutsuzluğunun acısını, kızı olduğunu bildiğimiz Nalan’dan çıkaran despot bir anne. Bu annenin yanında birey olamadan yetişmeye çalışan bir kız çocuğu Nalan. Uğradığı türlü şiddet ve baskıya sesini çıkaramayan, bir bakışı hatta bazen aldığı nefes bile suç olan küçük bir kız çocuğu… Hayır diyemeyen, kendi fikri, kendi hayatı, kendi seçimleri olmayan, kuklalaştırılan bir kadının gelişimini izlediğimiz dizinin ilk bölümü, genç bir kadın olan Nalan’ın, dadısı, evet dadısı tarafından yıkandığı sahneyle başlıyor. (1. Bölüm – 04:30 – 04:50)
Sonraki sahnelerde teşhirciliğin başka bir çeşidiyle karşı karşıya kalıyoruz. Nalan’a ayna karşısında iç çamaşırının, kadınlığını koruyacak olan o korsenin giydirilmesini izliyoruz. Regl olduğu ilk gün giydirilen o korsenin sadece korse değil, namusu olduğu söyleniyor.
Evet sadece daracık bir korse değildi ama namusu da değildi. O korse hapishaneydi. Nalan’ın bedeninin, ruhunun, özgürlüğünün, kadınlığının, insanlığının hapsedildiği bir hapishane…
Ailesiyle bunları yaşayan Nalan’ın evlenip gideceği evde yaşayacaklarının da pek bir farkı yoktu. Öyle ki peynirin gramla, zeytinin adetle tüketildiği, varlık içinde yokluğun hissedildiği tuhaf bir ev.
Ailesine karşı hastalık derecesinde cimri, otoriter ve sert olan aile reisinin uygun gördüğü şekilde yaşanılan bu evin genç, yakışıklı ve çapkın oğlu olan Sedat’ın evleneceği kıza da babası karar veriyor. Oğlunun çapkınlıklarını dizginlemek için başka bir kadının tabir-i caizse oğlunu “ADAM” etmesini bekliyor.
Bir şekilde otoriter babanın seçtiği kız değil de Nalan’la evleniyor Sedat. Bir yandan da hayatında olan, Cana isimli, başkasıyla evli ve iki çocuğu olan kadınla ilişkisi devam ediyor. Şiddetli bir şekilde devam ediyor desem yanlış olmaz.
Sedat’a âşık olup evleniyor Nalan. Peki genç kızlığından bu yana Feride Hanım’ın yaşattıkları neye sebep oluyor dersiniz? Korku…
Dizi boyunca Nalan’ın kadınlığının bastırıldığı, küçük gösterildiği, değersizleştirildiği birçok âna tanık oluyoruz. Feride Hanım, Nalan’a yaşattıklarının onda travmalara sebep olduğunun bu sebeple Sedat’la ilişkiye giremediğinin farkında bile değilken, üstüne üstlük kocasıyla ilişkiye girip girmediğini kontrol etmeye çalışıp Nalan’la Sedat’ı röntgenlemeye kadar vardırıyor işi.
Kocası tarafından aldatılan kadın yaşadığı birçok şeye rağmen evliliğini bitiremiyor. Annesi bildiği Feride Hanım tarafından bastırıldığı için tek başına adım atmaya korkuyor. Bu sebeple başına gelen onlarca kötü durumda yanında olan ve ona ilgi duyan, onu koruyacak, kollayacak olan, güvenli liman saydığı şoföre gönlü kayıyor. Kendisini aldattığı için kızdığı kocasının yaptığının aynısını yapıyor ve kocasını aldatıyor. İlginçtir, izleyicilerin çoğu da bu ikiliyi yakıştırıyor. Şoför ve Nalan’ın birlikte olduğu sahneler daha çok izleniyor, daha çok isteniyor.
Tüm bunlar olurken Sedat’ın sevgilisinin hamile olduğunu öğrenip ilk defa sesini çıkarmaya başlıyor. Gümbür gümbür geliyor Nalan.
Bu çıkışla terk ediyor evi ama çok uzun sürmüyor bu durum. O kadar bastırılmış ve o kadar saklanmış ki cesareti, daha fazla direnemeyip “Beni siz kirlettiniz” diye suratına bağırdığı herkesin yanına arkasında Feride Hanım’la dönüyor.
Dizinin ana karakteri Nalan; bu süreçten sonra annesinin ölümü, eşinden ayrılması, babasından kalma eve taşınması, gerçek babasıyla yüzleşmesi, sevdiği adamın evli olduğunu öğrenmesi, sevdiği adamı affetmesi ve kendisini başkası ile aldatmasına rağmen onunla ilişkiyi sürdürmesi gibi bir dizi olay yaşıyor ve sonunda diziyi kaleme alan doktorun hastası oluyor.
Dizi henüz bitmedi ama yayınlanan fragmanına göre mutlu bir son bizi bekliyor.
Şimdi size soruyorum, gündüz kuşağında, yaşadıklarını anlatan Anadolu insanlarını tü, kaka diyerek ayıplayıp ardından benzer olayların yalıda geçen versiyonunu seve seve izleyerek kendinizle çelişmiyor musunuz?
Bazı kitapların sadece kitap olarak kalması gerekir. Belki “Camdaki Kız” da o kitaplardan biridir. Ülkemizdeki okuma oranı malumunuz. Camdaki Kız’da karakterlerin yaşadıklarını izlerken yaşananlara sinirlenseniz de gördüklerinizi “bize dair” kabul edip normal yaşantınıza dönmeniz, yeni Feridelere yeni Nalanlara yeni Sedatlara toplumda yer açmanız demek. Aslında bir durup “Ömrümün iki saatini harcadığım bu dizi bana ne kattı? Ne öğrendim?” diye düşünsek belki de birçok alışkanlığımızı değiştireceğiz. Mutsuz bir toplum olmamızla izlemeyi tercih ettiklerimiz arasında bir bağ olduğunu siz de görüyorsunuz değil mi?
Bazen tehlike dışarıda değil de burnumuzun dibindedir.