2 gün önce Londra’dan bir fon yöneticisi bizimle konferans görüşmesi yaptı. Şahsın açılış cümlesi aynen şöyleydi: “Türkiye’nin dövizi ne zaman…
2 gün önce Londra’dan bir fon yöneticisi bizimle konferans görüşmesi yaptı. Şahsın açılış cümlesi aynen şöyleydi: “Türkiye’nin dövizi ne zaman…
2 gün önce Londra’dan bir fon yöneticisi bizimle konferans görüşmesi yaptı. Şahsın açılış cümlesi aynen şöyleydi: “Türkiye’nin dövizi ne zaman bitecek? Biz Londra’da konuşuyoruz, ya Haziran, ya da sonbahar diye düşünüyoruz”. Ekmek nusaf çarpsın bunu dedi. İki gözüm önüme aksın lafı böyle açtı. Bir saat süren sohbetin 2 ana teması vardı. Kılıçdaroğlu’nun kazanma şansı var mı? Erdoğan kazanırsa ekonomi politikasında akl-ı selime dönebilir mi?
Bizi arayan fon yöneticisi görüş olarak azınlıkta değil. Bir iddiaya göre, Türk şirketlerinin FX cinsinden tahvillerinde getiri %12’ye vurunca, TCMB bu sefer de bankalardan bu tahvillerde alım yaparak CDS’i düşürmelerini istemiş. Söyleyin bana, TCMB’yle mahalleyi haraca kesen haydut çetesi arasında ne fark vardır? Ne fark vardır? Bilmiyorum, yahu, belki siz biliyorsunuz diye sordum.
Perşembe açıklanan veriyi gördünüz. TCMB’nin net FX rezervi 2002’den bu yana ilk kez eksiye düşmüş.
Ülkeye tek kuruş yabancı kaynağı girmediğine göre,
artık yerli sermaye bile istikbalini yurtdışında ararken,
vatandaş can havliyle elindeki avucundaki tüm imkanları kullanarak yastık altına döviz biriktirirken,
bu CDS ve faiz düzeyinde dış borçlanma hayale dönmüşken,
cari açıkla mücadele için tek yöntem olarak ithalat kredilerini kesmeyi kullanan bir akıl tarafından yönetilen Türkiye temerrüte uzun süre dayanabilir mi?
Bu sorunun bir kaç cevabı var. En iyimseriyle başlayayım, eğer Kılıçdaroğlu Pazar akşamı kazanırsa, derhal TCMB yönetimi değişir, faizler yükseltilir, ekonomi takımı dünya turuna çıkıp dış finansal destek arar. TBMM’nde Şeriatçı-kafatasçı-domuzbağcı-rantçı bir koalisyon çoğunlukta olduğuna göre Kılıçdaroğlu’nun da işi kolay olmaz. Velakin bizim başkanlık sisteminde cumhurbaşkanının hamle önceliği ve momentum üstünlüğü var, kışı atlatırız. Yerel seçimlerden sonra da IMF’ye sığınırız.
Ama, yine Perşembe yayınlanan KONDA anketine göre 2ci turu Erdoğan %52.5 gibi bir oyla kazanıyor. Siz anketlere güveninizi yitirmiş olabilirsiniz, ben yitirmedim, çünkü seçim sonuçları tahmininde başka bilimsel yöntem yok. Bu nedenle %80 ihtimalle Erdoğan kazanır, ona hazırlık yapalım diyerek, söze devam edeceğim.
Mayıs ayında zıvanadan çıkan döviz talebinin arkasında sisteme güvensizlik mi var yoksa hissedilen enflasyona göre düşük kalan mevduat faizleri mi? Bu soru çok önemli. Eğer tasarruf sahibi faizi beğenmiyorsa, artık ülkemizde tefeci faizine geçildi, bireylerin döviz talebi seçim belirsizliğinin geride kalması ve TCMB rezervlerini besleyen turizm geliri girişi eşliğinde yavaşlar. Yaz aylarında rahat ederiz. Yok, artık zengin AKP seçmeni bile Erdoğan’ın ekonomide alternatif realiteden sıyrılacağına inancını yitirdiyse, turist geliri, yüksek faiz filan faso fiso.
Erdoğan seçilirse ilk iş cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle bireylerin döviz işlemlerini kısıtlar. Yani, resmen kapalı kambiyo ve sermaye kontrollü finans rejimine geçeriz. TCMB’nin bankalara ne bireysel ne de kurumsal hiç bir müşteriye döviz satmama emri vermesi, bu yönde bir tüyo aldığının delaletidir. Yani, Erdoğan halen gayri-resmi olarak icra edilen dövizle işlem kısıtlamalarını resmiye dökecek. 24 saat içinde Back to Future yapıp, 1970’lere döneceğiz. Yakışır Reis’ime.
Tabii, bir olasılık daha var. Erdoğan seçimlerin geride kalmasından yararlanarak daha akılcı, daha geleneksel bir ekonomi programına yönelir. Bu konuda bir haftadır bazı ekonomistler arasında bir tartışma var, yumuşak geçiş var mı diye. Bizim ekibe de yurtdışından en sık gelen soru bu. Bu ümitlere, Reuters Türkiye ekibinin gerçek bir araştırmacı gazetecilik başarısı olan haberi de gaz verdi.
Linkteki Reuters özel haberinde şu ifadeler kullanıldı:
“Reuters ajansının dokuz farklı kaynaktan edindiği bilgiye göre, geçen haftalarda AKP üyelerinden oluşan gayrı resmi bir grup, ekonomik krizin etkisini hafifletmek için faiz oranlarının aşamalı olarak artırılmasını ve kredilerin belirli sektörlerle sınırlandırılmasını öngören bir planı ele aldı….
Bununla birlikte, AKP’nin yeni bir ekonomik plan konusunda bölünme yaşadığı belirtildi. Habere göre, parti içinde bazıları ekonomi politikalarının değişmesi gerektiğini düşünürken, bazıları da pazar günkü ikinci turda “güçlü” bir sonuç alınması halinde, gelecek yıl düzenlenecek yerel seçimlere kadar değişiklik yapılmaması gerektiğine inanıyor.
Kaynaklara göre, yeni ekonomik plan üzerinde çalışan gayrıresmi grup da saldırgan bir para sıkılaştırma politikası üzerinde durmuyor. Bunun yerine, borçlanma piyasalarındaki politika faizi oranına odaklanan daha aşamalı bir plan öngörülüyor. Bir diğer seçeneğin ise kredilerin selektif bir biçimde verilmesi için bir kamu kurumunun ya da devlet sübvansiyonlarını kullanılması”.
Valla, okudum, yine okudum, sonra bir de kedilerime okuttum, yanlış anlamış olmayayım diye. 25 milyon oy alan, binlerce üst düzey yetkilisi olan bir partide ekonomik akıl benim prostatım boyutunda. Tedrici parasal sıkılaştırma ve kredi mekanizmasının tamamen baksı altına alınması youyla döviz sıkıntısını gidereceklerini düşünüyorlar.
Erdoğan ikna olur mu? Hayır, olsa dahi, böyle bir plan sadece hastayı suni teneffüste tutar, iyileştirmez, ama döviz krizi kışa kalır. Erdoğan ikna olur mu? Niye olsun ki? Göğsünü gere göre “Bu bedende bu can oldukça, kardeşiniz nastan vazgeçmez” diye propaganda yaparak seçimi aldı. Bir anlamda seçmenden Yeni Ekonomi Modeli için güvenoyu aldı. Değişmez. Değişmeyeceği için de Benjaminlere elveda.
Eğer seçimlerden sonra bir hafta içinde döviz talebi yatışmazsa, sermaye kontrolleri gelir ve siz değerli AKP-MHP seçmeni, 20 yıldır biriktirdiğiniz döviz tasarruflarınızın üstüne bir bardak soğuk su içersiniz.
FÖŞ